Floransa'nın Obur Gezginleri

Herkese merhaba! İtalya'daki yolculuğuma, Floransa'dan devam etmeden önce, geçen yazımda yer alan 2 videonun sadece bilgisayardan açılabileceğini fark ettim, eğer göremediyseniz, oradan bakmanızı tavsiye ederim. Bu yazımda da ufak bir oda videosu var :)

Roma'daki otelimizde bize beğendiğimiz otel küllüğünü anı olarak hediye etmelerinin ve checkout'umuzun ardından, otel görevlileriyle vedalaştık. Pantheon'un oradan bir taksi tutup, Roma Termini'ye gittik. Roma'ya 5 sene önceki gidişimizde bana "bambini, bambini" (İtalyanca'da çocuk demek) diyerek ekstra kurabiyeli tatlı veren bir amcanın olduğu pastane de terminale yakın olunca, beklerken orada atıştırdık ama ne yazık ki orada çalışan amcanın bugün izinli olduğunu ve yarın geleceğini öğrendik. Döndükten sonra biletlerlerle ilgili bir sıkıntıdan dolayı ufak bir gerginlik yaşasak da, en sonunda hızlı trenimize bindik ve Floransa'ya doğru yola çıktık.



 (Bize hediye ettikleri küllük)









Konumu çok iyi olan otelimiz Hotel degli Orafi 'de güleryüzlü bir genç tarafından karşılandık fakat burada bellboy servisi yapılmadı. Hotel Al Sole Pantheon'dan 200 euro daha fazla ücret ödediğimiz bu otelin odası da, modern olmasına rağmen, fiyat fayda dengesi anlamında beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Ama kullanmasak da nehir manzaralı terasta karşılama içeceği hakkı ve odamızdaki bir kutu zencefilli kurabiye bunu telafi etti sanki 😀  Merak ettiyseniz, buyrun videomuza:



TripAdvisor'da biraz araştırma yaptıktan sonra, Lungarno Bistrot'da öğlen yemeğimizi yemeye karar veriyoruz. Şehrin tarihi yapısına tezat düşen modern bir yapısı olan bu mekan, otele yaklaşık 600m uzaklıktaydı. Babam giriş olarak çok sevdiği buratta peynirini somonla beraber söyledi, memnun kaldı. Ben ise patlıcan soslu, küp küp doğranmış parmesan peynirli tagliatelle makarnası söyledim. Baya enteresandı (yemyeşildi) ama tadını beğendim. İlk gördüğünüzde uzaylı yemeği diye düşünebilirsiniz fakat sos hafif olduğundan yerken sade makarna yermiş gibi hissettiğiniz bile oluyor.
Annem ise kuzu eti söyledi, bu seferki daha iyi pişmişti ama etler genel olarak Türkiye'yi aratmadı değil 😉
 (Normalde 1 tane peynir koyuyorlarmış, babam siparişi verirken "I love it" deyince iki tane koymuşlar sağ olsunlar 😊 )
(Pek değişik tagliatelle makarnamla 💚 )

(Gayet makul hesabımız)

Noel akşamı,  otelimize 5 dakikalık yürüme mesafesinde olan Ufuzi Müzesi'ni gezdikten sonra Duomo, nam-ı diğer Floransa Katedrali'nin hemen dibinde bir restoranda yemek yeme kararı aldık. Epey bir kalabalıktı ancak tam geldiğimizde bir aile kalktığı için rahat bir yere oturduk. İtalya'ya gelince olmazsa olmazı pizza yeme vazifemi de burada yerine getirdim. Ben jambonlu ve dört peynirli; babam ise zeytinli, daha sade bir pizza söyledi. Annem ise tercihini köfteli makarnadan kullandı. Yemeklerin gelmesi ÇOK UZUN sürdü fakat bekleyişe değdi. Zaten karşında yiyeceğinin ateşte pişirildiğini görmek çok güven verici bir his. Sıcacık ve yumuşak hamurlu pizzamı beğensem de ne yazık ki tamamını bitiremedim, fazla geldi biraz. 

(Bir an önce yemeğe dalmak için sıkkınlıkla poz veren ben)

(Annemin köfteli makarnası)

(Babamın zeytinli pizzası)

Çıkışta ise birkaç gündür önünden geçtiğimiz, 1700'lü yıllardan Gilli Pastanesi'ne gittik. "Bir pastaneden nefret edeceksin" deseler hayatta inanmazdım, görmüş oldum.  "Bize bakan adam" (daha doğrusu bize bakmayan adam, yüzümüze bakmıyordu, soru sorduğumuzda arkasını dönüp gitme hakkını kendinde buldu). Diğer garsonların aksine takım elbise giyiyordu, o yüzden garson şefi olduğunu tahmin ediyorum fakat suratı çok asıktı, enerjimizi tümden düşürdü. Bizle doğru dürüst ilgilenmediği için arada başka bir garson bize baktı. Annem meyveli tart yedi, beni böylesine sinir eden bir yerde ne yediğimi bile hatırlamıyorum şu an, tek anımsadığım tadı son derece sıradandı. Bu yerle ilgili konumu ve tarihi olması (ki beni pek bağlamıyor doğrusu, yeni ve çok daha iyi çok yer biliyorum) dışında hiçbir olumlu özellik göremedik. Verdiğimiz 23.50 euro'ya ciddi ciddi üzüldüm.

Ertesi gün ise yanındaki Caffe Concerto (Paszkowski)'yi denedik. Burada beyaz çikolatalı tart ve pastanenin 3 parçalık çikolata seçkisini; annem ise sıcak çikolata ve beyaz çikolatalı pasta söyledi. Bariz bir şekilde daha dostane olan ortamda, yediklerimizden memnun kaldık. Beyaz çikolata eritilse daha güzel olabileceğini ve seçkiye koymak için daha güzel görünen çikolataları olduğunu düşünsem de, pek sorun değil. 



(Caffe Ginseng'in eksik olmadığı hesabımız 😋 )

Son akşamımızda haritadan uzun uzun aradığımız (aslen çoğu Noel'in ertesi günü olduğu için kapalı olduğundan, dondurmacı arıyorduk, tavsiye edilen bir dondurmacının karşısında gördük) restoranı Floransa'nın bir ara sokağında bulduk. Ortam pek içimi ısıtmadı fakat yürümekten yorulmuştum ve daha da iyi bir önerim yoktu. Burada da servis biraz gecikmişti ve söylediğim kremalı makarnanın pek bir özelliği yoktu doğrusu, çok net hatırlayamıyorum zaten (o yorgunlukta önünde fotoğraf çektirmemişiz). Ancak şarküteri tabağı çeşitli ve lezzetliydi, babamın ise sert olan etini bitirmesine pek yardımcı olmaya gönüllü değildim doğrusu 😅 😇 . Genel olarak size fazla bir şey kazandıracak bir mekan değil, Caffe Concerto ve Gilli'yle aynı meydanda olan Kırmızı Önlüklüler 'i burası yerine tercih edebilirsiniz. En kötü enfes bir sebzeli filan yiyip bir şeyler içerek ayrılırsınız.


 (Şarküteri tabağı)



Çok methedilen bir sürü dondurmacının geçici olarak kapanmasıyla hüsrana uğramıştım, o yüzden önümüze çıkan ilk dondurmacıya, Bar Perseo'ya, atladık. Sanırım burada pek akıllıca bir çeşit seçimi yapmadım çünkü 3 top almıştım ve yediklerimden sadece sade olanını sevmiştim. Tiramisulu olan, kahveli dondurma gibiydi ve çok ağırdı. Macedonian (Makedonyalı) olarak adlandırılmış bir meyveli dondurma çeşidini de Makedon göçmenliğimiz olduğundan ilgimi çektiği için denedim, en sevmediğimdi. Toplar büyük olduğundan kenarlardan akmasın diye içeri itelerken sade dondurmama gelip onu da ekşi bir tada bürüyünce dayanamadım ve atmak zorunda kaldım. 

(Yiyince ne kadar pişman olacağımı bilmeden önce ben)

Son olarak, sabahın erken saatlerindeki trenimize yetişebilmek için kahvalltıya çok erken bir saatte indiğimizden, nehire bakan tarafa oturabildik. Hava baya karanlıktı. Hotel Al Sole Pantheon'a göre çok daha fazla çeşit sunulan kahvaltıya, çoğu ulusun damak tadına hitap edebilecek yemekler koymaları gerçekten uluslararası bir işletme zihniyetinde olduklarını gösterir, takdir ettim.
Araya yarıyıl tatili gireceğinden birkaç hafta daha görüşemeyecek olmamızın hüznüyle sizlerle vedalaşıyorum. Şu ana kadar en çok Türkiye'den olmak üzere; Amerika, Almanya ve İngiltere'den de okuduğunuzu görebiliyorum, size çok teşekkür ederim. Biraz da sizi tanımak isterim, eğer sakıncası yoksa yorum bölümünden benimle etkileşime geçebilirsiniz, elimden geldiği kadar çabuk geri dönüş yapmaya çalışırım 😚

İyi haftalar!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asya'dan Dünyaya Açılan Lezzet: Suşi

700 Gr Mutluluk ve Daha Fazlası

Çarlara Layık Charbroiled Burger